14 Temmuz 2013 Pazar

TARİH SEVGİSİ

Tarihi sever misiniz?
Onu daha iyi öğrenme gereğini hissettiniz mi?
İzlediğimiz filmlerden öğrendiğimiz “Avrupa-Amerika Tarihi ve Kültürü” kadar kendi tarihimizi öğrenme ve öğretme düşüncesinde miyiz?  
Tarih, geçmişte yaşanmış olayları, öyküleyen bir “masallar manzumesi” değildir. Tarih, kültürle birlikte yoğrulan bir hayat öğretisidir. Tarih sayesinde, geçmişten dersler alır, bugünü daha iyi kavrar ve gelecek için de doğru olanı yapmaya çalışırız.
Tarih, geçmişle gelecek arasında bağ kurar, köprü kurar.  Tarih, geçmişte yaşanmış kahramanlıkların, efsaneleştirilerek anlatıldığı mitolojik destanlar da değildir. “Şanlı tarih hastalığı”, bizim bugünkü durumumuzu görmezden gelmemize sebep olabilir. Geçmişi bilecek, geçmişteki büyüklerimizi tanıyacak ve onların doğrularını örnek alacağız. Onların doğrularını, başarılarını rehber edinip, ülkemizi daha güzel yarınlara taşıma sevdasında olacağız.  
Tarihle kültür iç içedir. Birbirinden ayrılmaz, birbirini tamamlar. Daha doğrusu Tarih bize kültürümüzü öğretir. Kültürümüzü öğrenmede büyük bir araç olabilecek kitle iletişim araçları maalesef Tarih’e bu fırsatı vermiyor. “Made in Turkey” damgalı dizilerde, eve ayakkabıyla girilebilmekte ve bir diğerinde evin babası devamlı aldatılabilmekte, içki çağdaşlık, sigara kuvvet ve kabadayılığın bir göstergesi olarak verilmekte, bunlar da gayet normal şeylermiş gibi sunulabilmektedir. Dahası bu diziler “en çok izlenenler” arasında yer alabilmektedir.   
Aslında Türk insanı tarihini severdi, ona gönülden bağlıydı. Bugün unutulmaya yüz tutmuş olan Dede Korkut Hikâyeleri, Battal Gazi Destanları, Hz. Ali’nin Cenkleri bir zamanlar memleketin en ücra köşesinde yaşayan insanlarının bile okuyup, okutup heyecana kapıldığı tarih kitaplarıydı. Bir zamanlar Osmanlı ve Milli Mücadeleyi konu alan kitaplar kapış kapış giderdi. Çocukluğumda, babamın aldığı ve çevremdeki kişilerin hediye ettiği Genç Osman’ın, Hızır Reis’in, Tuğrul Bey’in çizgi romanlarını sayısız kere okuduğumu biliyorum. Onların bana verdiği heyecanı, bugün “internet kafelere” doluşan gençlere hissettirebilmek mümkün değil.  
Bugün Türk sinemasının -hataları da olsa- en özverili ve olabildiğince samimi filmlerinden olan “Kara Murat, Battal Gazi ve Malkoçoğlu” gibi tarihi filmleri, Türk gencine komik ve saçma gelebilmektedir. Oysa, memleketimin o genç evlâdı, “Matrix’i, Örümcek Adam’ı, Süpermen’i” ağzı açık bir şekilde izlemekten kendini alamamaktadır. Malkoçoğlu’nun kaleden kaleye zıplaması saçmadır, ama Matrix’in yerçekimine meydan okuyup, havada dakikalarca kalıp dövüşmesi, Örümcek Adam’ın, Süpermen’in havada uçması oldukça onun için ciddi bir meseledir. Sonuçta, bizim gerçek kahramanlarımız, Amerikan kültürünün sahte ve hayal mahsulü karakterleri karşısında ezilmektedir.
Dinlediğimiz bir mehter marşı eğer bizi alıp bir yerlere götürmüyorsa, göklerde dalgalanan al bayrak ruhumuzda fırtınalar estirmiyorsa bizden bir şeyler eksilmiş demektir.  
Tarihi bilmek için, öncelikle onu sevebilmek gerekir. Elbette ki, herkes kendi ilgi, beceri ve gayreti kadar kendini, tarihine ve kültürüne yakın hisseder. Ama insanın bağlı olduğu tarihi ve kültürü asla onun reddedemeyeceği bir gerçektir.  
İşte, eğitim programlarımız ve müfredatımız gereği derslerde vermeye çalıştığımız Tarih dersi bu amaca yönelik eksikliklerin giderilmesi hususunda büyük önem taşımaktadır. Tarih dersine, sıradan bir ders olarak değil, kişiliğimizi geliştiren ve benliğimizi olgunlaştıran bir öğreti olarak bakmak zorundayız.  
Dinlemek, okumak ve araştırmak bizim bu konudaki eksikliklerimizi giderecektir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder