14 Temmuz 2013 Pazar

TARİH DERSİ ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ

 

 

1. Öğretim programının içeriğinin, ilgili derste kazandırılması gereken temel bilgi, beceri, davranış, tutum ve değerlere uygunluğu:

2. Sınıflar arası bağlantıların;
a) Sınıflar arası bağlantı ve geçişler,
b) Ön şart niteliğindeki bilgi, beceri, davranış, tutum ve değerlerin kazandırılması bakımından uygunluğu,
3. Öğretim programının içeriğinin öğrenci düzeyine uygunluğu,
4. Öğretim programının içeriğinin belirlenen süre içinde gerçekleştirilebilirliği,
5. Üniteler, konular ve kavramlar arasındaki geçişlerin ve bağlantıların uygunluğu dikkate alınacaktır.

1 . Öğretim programının içeriğinin, ilgili derste kazandırılması gereken temel bilgi, beceri, davranış, tutum ve değerlere uygunluğu:

Tarihi olayları tahlil ederek insanlığın zaman içinde geçirdiği maceranın özünü ve aslını anlamak ve bu tecrübeyi yorumlayarak geleceğin insanı için fikirler üretmektir. Bu bağlamda, tarih kavramı, insan faaliyetlerini ve bu faaliyetlerin sonuçlarını, tabi olanın dışında insan tarafından gerçekleştirilmiş ve oluşturulmuş bulunan kültürleri ifade eder. Özellikle tarihin kültür yönü üzerinde durularak tarihi geçmişin biliminden yaşayan tarih bilimi şekline dönüştürülebilinir.

Tarihin ikinci bir anlamı da insanlığın zaman süreci içerisinde geçirmiş olduğu olaylar ve olgular arasında kıyaslama (mukayese) yapılarak geçmişten dersler çıkarıp geleceğe ibretle bakmanın önemi ön planda tutulmalıdır.

Tarih bilgisinin milletlerarası münasebetleri aydınlatması ve bunların düzenlenmesine yardımcı olduğu bilgisinin önemi dikkate alınmalı. Tarihi oluşumların, milletlerin siyasi, ilmi, iktisadi ve kültürel alanlarda birbirleriyle yaptıkları yarışların ürünü olduğu bilincinin daha etkin kazandırılabileceği düzenlemelerin yapılmasının önemi üzerinde durularak geleceğimizin teminatı sevgili öğrencilerimizin her an bu büyük yarışa hazır olarak yetiştirilirken, bu yarışta başarılı olabilmek, tarihi akışın çok iyi anlaşılmasına ve bu akışın kurallarının hiçbir zaman unutulmamasına, işlenen hataların tekrarlanmamasına, oyuna gelmemek için uyanık olunmasına ve gerektiğinde yeni tedbirler alınmasına bağlı olduğu unutulmamalıdır. Böyle bir anlayış, tarihin aktörünün insan ve insan grupları olduğunun şuuruna varılması anlamına gelir ki bu şuurun öğrencilerimize daha etkin bir şekilde verilmesinin yöntemleri aranmalı ve bulunmalıdır. Büyük Atatürk’ün ifadesiyle “Öğretmenler gelecek nesil sizin eseriniz olacaktır” sözü rehberimiz olmalı , yine büyük Atatürk’ün ifadesiyle “Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarma” yolunda durmadan çalışmaları, sürekli bir çaba göstermeleri ve bu uğurda her fedakarlığı göze alabilmeleri gerektiği bilinci yeni yapılacak düzenlemelerde daha etkin bir şekilde kazandırılmaya çalışılmalıdır. Tarihin öznesinin insan olduğu, ancak sadece kendi şahsına, çevresine mensup olduğu topluma ve dünyaya karşı sorumluluk hissedebilen insanlar tarihin öznesi  olabilirler. Bu kavrayış ve şuurdan yoksun olanlar ise, tarihin öznesi değil nesnesi diğer bir ifadeyle malzemeleri haline gelirler, çünkü bunlar inisiyatif sahibi olan diğer insanlar ve toplumlar tarafından kullanılırlar.

Bir millet, insanlığın tarihi tecrübesini günümüz meselelerinin çözümü için yeniden yorumlamak ve kendi tarihini dünya tarihi içindeki yerine oturtmak suretiyle kazanacağı tarih şuuru sayesindedir ki, gideceği yönü kısa veya uzun vadeli hedeflerini belirleyebilir. Milletin bütün fertlerine bu şuurun kazandırılabilmesi, belirlenen yön ve hedeflerin benimsetilmesi gerekir. Buda ancak eğitim-öğretim yoluyla gerçekleştirilebilir.

Her ülkede, tarih öğretiminin kapsam ve hedefi, Tarih öğretim Programlarıyla belirlenir. Tarihin oluşturucusu olacak insanların yetiştirilmesinde en önemli vasıtalardan birisi olan program yapma son derece ciddi bir iştir. Dünyadaki gelişmeler ve yeni araştırmalar sonucunda elde edilen bilgiler göz önünde bulundurularak daima canlı tutulması ve geliştirilmesi gerekmektedir.(1)

2.  Sınıflar arası bağlantıların;
a.  Sınıflar arası bağlantı ve geçişler,
b. Ön şart niteliğindeki bilgi, beceri, davranış, tutum ve değerlerin kazandırılması bakımından uygunluğu,
a)  Meslek liselerinde 9.Sınıflarda Tarih1 ve Tarih2 Konularının birbirinden ayrılarak düz liselerde olduğu gibi  Tarih1 konularının 9.sınıfta; Tari2 konularında 10.sınıfta okutulmasının daha uygun olabileceği ifade edildi. Bu duruma gerekçe olarak ta 9.sınıfta yoğun bir ortam oluştuğu için bazı güçlükler yaşandığı bu güçlüklerin yukarıda ifade edildiği şekliyle aşılabileceği ifade edildi. Ayrıca 10.sınıfta seçmeli ders olarak okutulabildiği için 9.sınıfta Tarih1 ve Tarih2 konularının sıkıştırılmamasının daha uygun olabileceği belirtildi. Bu imkandan dolayı yoğun ortamın da hafifleyebileceği ifade edildi.

b)  Konuların anlatımına geçilmeden önce konuların hedef ve davranışlarına daha iyi ulaşabilmek amacıyla konularla ilgili öğrencilerin ön bilgileri kavrayabilecekleri bir düzenlemenin yapılmasının daha faydalı olabileceği üzerinde durularak; örnek olarak: T.C.İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersinin ilk konuları işlenirken ön bilgi olarak:

-  İnkılap ve benzeri kavramların tanıtılması,
-  İnkılabın öğeleri, verileri ve hukuksal dayanağı
-  Türk İnkılabının özelliği
-  Atatürk’ün İnkılap anlayışı, gibi ön bilgiler verilirse konuların anlaşılmasının ve de derse daha hazır gelinmesi bakımından faydalı olabileceği belirtildi.

Eğitimcilerin, gerek kendilerinin gerekse öğrencilerinin öğrenme stillerini bilmeleri nitelikli bir eğitim hizmeti sunabilmeleri bakımından önemlidir. Öğrenciyi tanıma tekniklerinin bir türü olarak nitelendirilebilecek öğrenme stilleri hakkında bilgili olmak, eğitimcilerin hizmet sunduğu kitleyi daha iyi tanımasını sağlayacak ve onlara öğrenme/öğretme bağlamında daha verimli olmanın yollarını açacaktır. Öğretmenler için en iyi yöntemin, etkili uygulayabildikleri yöntemler olduğu söylenebilir. O halde yöntem ve teknikler kişilerin öğrenme stilleri göz önüne alınarak yorumlanırsa daha iyi sonuçlar alınabilir.

Öğrencilerin öğrenme tarzına uygun yöntem ve tekniklerle verildiği takdirde, her konuyu öğrenebilecekleri unutulmamalıdır. Öğrenciler bir yöntemle yeterince öğrenemiyorsa, değiştirilerek öğrencilerin öğrendikleri yöntem uygulanmalıdır.

Öğrencilerin öğrenme stilleri bakımından güçlü ve zayıf yönleri belirlenerek onlara, amaçların saptanması, problemleri ele alış biçimleri, alan ve meslek seçmede rehberlik edilebilir. Bu yardımı yapabilmek için; a)Öğrenme stilleri envanteri(1), b)Öğrenme stilleri testi(2) kullanılarak ölçme yapılabilir. Böylece öğrenciler, öğrenme stillerinden hangisine daha yatkın olduklarını öğrenerek , çalışmalarında ve seçimlerinde daha başarılı olabilirler. Örneğin; “hissederek”, “izleyerek”, “düşünerek”, “yaparak” öğrenme tercihleri;”yansıtıcı gözlem”, “somut yaşantı”, “soyut kavramlaştırma” ve “aktif yaşantı” ile doğrudan ilgili becerileri yansıtır.(2) Tarih derslerinde bilginin yanı sıra becerilerinde arttırılmasına yönelik olarak dokunsal, işitsel, görsel öğrenci özelliklerinin dikkate alınarak  müfredat programlarının yapılmasının yararları belirtildi.

Konuların içeriklerine uygun olarak tarihi mekanların gezilmesi ve görülmesinin öğrenmeyi olumlu yönde etkileyeceği ve öğrenilen bilgilerin hafızalarda daha canlı tutulabileceği ifade edilerek, özellikle kırsal kesimlerde finansman sorunun aşılarak görsel öğrenmeye önem verilmesinin faydaları üzerinde duruldu. Böylece mesela; T.C.İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersi anlatılırken Ankara’da T.B.M.M.’in açılışı ve Hükümetin kurulması konusuyla ilgili olarak Ankara Ulus’taki ilk meclis binasının gezilmesi o dönemin özelliklerini gözlemlemek, Atatürk Müzesinin gezilmesi veya kongreler işlenirken Erzurum ve Sivas Kongrelerinin yapıldığı tarihi mekanları ziyaret etmenin görsel öğrenime yapacağı katkılarının yanı sıra motivasyon açısından da yararları dile getirildi. Böylece tarihi olayların soyuttan somuta doğru daha iyi anlaşılmasında rol oynayabileceği ifade edildi. Yine görsel öğrenime yönelik olarak derslik sorunun çözülerek özellikle öğrenci sayısının yoğun olduğu okullarımızda tarih sınıflarının oluşturulmak suretiyle görsel araç ve gereçlerin kullanılmasının önemine değinildi.

Öğrencilere kültür ortamlarının ve medeniyetlerin farklılığı şuurunu kazandırmak suretiyle, onların öğrenilen fikirleri sorgulama, görelilik mefhumunu kavrama, tenkit zihniyetini kazanma ve farklı kültürler bünyesinde evrenseli yakalama melekelerini geliştirmek.

Büyük medeniyetler arasındaki münasebetler ağı içersinde milli tarihin yerini belirlemek suretiyle, milli kimliğin nasıl oluştuğunu kavratmak; onlara, millet varlığının ancak bu kimliğin korunarak sürdürülebileceği, değişme veya çağdaşlaşmanın, mahiyet değiştirme değil, almaya devam etme, oluşumunun sürekliliğini devam ettirme anlamına geldiği, Atatürk’ün belirlediği “Muasır medeniyet seviyesine ulaşma ve onu geçme” idealinin ancak bu anlayış içinde gerçekleştirilebileceği şuurunu kazandırmak amaçlanmalıdır. (3)

Başarı yolları tespit edilirken özellikle ezbercilikten arınabilecek başarı yolları tespit edilmeli, hafıza(bellek) ve hatırlama(anımsama, çağrışım) yöntemlerini kullanmak gerekir. Mesela, İnebahtı Deniz Savaşı Yenilgisi’nin tam tarihini hatırlamak mı istiyorsunuz? Cayır cayır yanan bir kadırga tablosu hayal edin, gökten kıpkızıl 1571 yazısının düşüşünü tasavvur edin. Bunun gibi pek çok “hatırlama” tabloları hayalde icat edilebilir.(4)

Başarılı, verimli ve kaliteli bir yaşam için öğrenme stilleri belirlenmelidir. Öğrenme stilleri bakımından insanları görsel, işitsel, dokunsal olarak üç grupta toplayan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Dersin işlenişinde bu yöntem ve tekniklerden de yararlanmak başarıyı arttıracaktır.

Eğitim sistemimizde, kişilik eğitimine önem vererek, kalp ve zihin dengelerini sağlayarak bir nesil yetiştirebilir ve onları çağın ötesine hazırlayabilirsek işte o zaman gerçekten muasır medeniyet seviyesine çıkabiliriz.(5)

Thomas Gardner tarafından ortaya atılan ve büyük bir ilgi gören çoklu zeka teorisine göre 8 ayrı zeka türü vardır ve bu 8 ayrı zeka şunlardır:

1- Dilsel zeka, 2- Matematiksel/Mantıksal zeka, 3- Görsel/Alansal zeka, 4- Müziksel/Ritmik zeka, 5- Bedensel/Kinestetik zeka, 6- Sosyal zeka, 7- kişiye dönük zeka, 8- Tabiat zekası.(6) İşte zekalar çok yönlü kullanılırsa başarılar da buna bağlı olarak daha da artacaktır.

3.  Öğretim programının içeriğinin öğrenci düzeyine uygunluğu,
 Tarih1 Programlarında Eski Çağlarda Türkiye ve Çevresi ünitesi anlatılırken ilkçağ medeniyetlerinin Anadolu Tarihi açısından taşıdığı önem öz olarak anlatılmalı ve sahip olduğumuz tarihi mirasın önemi hedef ve davranışlara dönüştürülmelidir.

Siyasi, kültür ve medeniyet tarihleri anlatılırken konuların amacına uygun hedef ve davranışlar haline dönüşebilmesi için yakın çağ tarihi ile kıyaslamalara yönelik olması, tarihin ibret (ders alma) yönünü daha canlı tutabilecektir. Böylece günümüz gelişmeleri ile dünkü gelişmeler arasında bir bağlantı kurularak olayların daha nesnel boyutlarla anlaşılmaları sağlanabilecektir. Sonuç itibarı ile hikayeci tarih anlayışından objektif (bilimsel) tarih anlayışına geçilebilecektir. Dün dünde kalmıştır bugüne bakalım anlayışının yerine; dün olmazsa bugünde olmazdı anlayışı ön plana çıkartılmalı büyük Atatürk’ün ifade ettiği gibi “Büyük devletler kuran ecdadımız büyük, şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için vazifedir. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Eğer bir millet büyükse kendisini tanımakla daha büyük olur.” Böylece dünya tarihindeki yerimiz ve önemimiz daha iyi kavranabilir.

Özellikle meslek liseleri bakımından Tarih2 konularının içeriğinin daha sadeleştirilerek verilmesinin daha uygun olabileceği ifade edildi.

Eğitim öğrenmek amacına yoğunlaşmalı; öğrencide muhakeme ve mukayese melekelerini arttırmalı ve problem çözmeyi öğretmelidir.

Öğrenciyi düşünmeye ve yaratıcı olmaya yönelten ve herhangi bir konu üzerinde eleştiri yapmasını sağlayan bir yaklaşım içerisine girilmesinin faydaları üzerinde durularak okulda öğrenilen bilgilerin normal hayatta da uygulanabilir kılınmasına yönelik düzenlemelerin yararları ifade edilerek, bunun içinde ezberci, hayatla irtibatı olmayan, kalıplaşmış doğruları müfredat programlarından çıkarmanın yararlarına değinildi.(7)

4.  Öğretim programının içeriğinin belirlenen süre içinde gerçekleştirilebilirliği,
Tarih derslerinde kıyaslama, ibret, ders alma gibi yorum yapabilmek  ve dün ile bugünü kıyaslamak kısaca neden ve sonuç kavramlarına cevaplar verebilmek bugünü daha iyi kavrayabilmek için ; Tarih1,Tarih2,İslam Tarihi ve T.C.İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Derslerinin haftalık ders saatlerinin Genel Türk Tarihi ve Osmanlı Tarihi derslerinde olduğu gibi 3(üç)saate çıkarılabilmesinin yararlarına değinildi.

5. Üniteler, konular ve kavramlar arasındaki geçişlerin ve bağlantıların uygunluğu dikkate alınacaktır.
Tarih ders kitaplarında bazı bilgiler arasında tutarlılık olmadığı ve bazı tarihlerin birbirini tutmadığı kısaca bu yanlışlıkların yeni hazırlanacak olan ders kitapların da, düzeltilmesinin önemine değinildi. Yukarıdaki bilgilere örnek olarak:

Tarih2 ders kitabında konuların içerik bakımından, konular arasında bağlantıların sağlanmasının önemi vurgulanırken; mesela” Denizlerde ki Gelişmeler” konusu anlatılırken Fatih Sultan Mehmet Dönemi siyasi gelişmeleri bitirilmeden II.Bayezid dönemine geçilmekte ve tekrar geri dönülmekte halbuki konular arasında bir bütünlük sağlanması için kronolojik sıralamanın takip edilmesinin anlaşılırlık bakımından önemine değinildi.

Tarih ders kitaplarında (M.E.B.yay.) Tarih1 ders kitabında Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşu tarihinin (1077), Genel Türk tarihi Ders kitabında ise (M.E.B.yay) (1075) olarak verildiği görülmekte buna benzer birbirini tutmayan bilgilerin düzeltilerek karışıklığın giderilmesinin önemine değinildi.

Tarih2 Dersinde 3.Ünitede yer alan  I.Dünya Savaşı ve Osmanlı Devleti’nin Sonu adlı konu T.C.İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersinin de konusu olduğu için Tarih2 konularından çıkarılmasının yoğunluğu azaltabileceği belirtilerek bunun düzeltilmesinin uygunluğu ifade edildi.

Ermeni, Yunan-Pontus ve Süryaniler ile ilgili konuların yeni hazırlanacak olan müfredatlarda ve ders kitaplarında yer almasının önemine değinildi.

T.C.İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Ders kitabında II.Dünya Savaşı ve Sonrası ile ilgili konuların  yer verilmesinin önemine değinildi.

Aynı konu bağlantılı ünitelerin sıralamaya uygun planlanmasının önemi belirtilerek; Tarih1 dersinde bütünlüğün sağlanabilmesi açısından “Türkiye Tarihi (XI.-XIV.Y.Y.)” ünitesi ile Türk Dünyası II (XIII.-XIX.Y.Y.) Ünitesinin yer değiştirilmesi; Genel Türk Tarihinde ise “Orta Asya ve Yakın Doğu’da Kurulan Diğer Devletler” konusunun “Anadolu’ya İlk Türk akınları” yani “Türkiye Tarihi” konusundan sonraya bırakılması, yine Tarih2 Dersinde de “Osmanlı Siyasi Tarihi –I (1300-1600)” ile “ Osmanlı Siyasi Tarihi-II (1600-1922)” Ünitelerinin konu bütünlüğü açısından birbirini takip etmesinin yararlarına değinilerek yeni müfredat planlamasında konu bütünlüklerine verilecek önemin faydaları üzerinde duruldu.

Müfredat programlarının yenilenmesiyle ilgili bu değerli çalışmaya katıldığımızdan dolayı sevincimizi ifade eder, yapılacak bütün çalışmaların  büyük Atatürk’ün hedef çizdiği “Muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarma” yolunda katkı sağlayacağına olan içten inancımızla Bakanlığımızın  “Öğretim Programları” konulu bu değerli çalışmasına yürekten başarılar diler böyle anlamlı bir çalışmaya katkıda bulunmaktan büyük mutluluk duyduğumuzu bir kez daha ifade etmek isteriz.

*  Merak Etme:
Merak edenler için orada çok önemli bir tarih var. Merakınız yoksa, tarih sizin için geçmişte kalmış olan bir şeydir. Tarihçi olmak, belirgin bir iletişim geleneği istiyor, belirgin bir şekilde konuşma yeteneği istiyor ve asıl önemlisi kuvvetli bir hafıza istiyor. Tarihçi olmamda kendime yeni bir dünya aramak etkili olmuştur. Tarih hiçbir şekilde bu millete okutulmamıştır, benimsetilmemiştir. Tarih bilmemekten dolayı bir kere tarih reddetme vardır. Türk Milleti maalesef tarih bilgisinden uzak, tarih şuuruna sahip olmayan bir millettir. her şeyden evvel tarih bileceksiniz. Buda maalesef okulda öğretilmiyor galiba. Biraz doğuştan kabiliyet çok lazımdır. Okul ancak yol gösterebiliyor. Bizim memlekette tarih tetkikatı zayıftır.. Büyük sentezler yapılmamıştır. Bu tarihi aktaracak ana ve ara araçlar yoktur. Mesela bu dediğim araçlar; Avrupa tarihinde tiyatrodur, tarihi romandır. Mesela bir takım şairler tarihçidir;Schiller gibi, Goethe gibi, Pushkin gibi, Corneille gibi. Sonra tarih filmi çeviren büyük rejisörler vardır. Bizlerin bu gibi araçları yoktur. Bu dallar bizde çok zayıftır. Bied defa doğru dürüst bir tarihi ressamımız yoktur. Dolayısıyla bizim millet tarih bilmez.

Üniversitelerdeki tarih bölümleri lisansüstü hale getirilmelidir. Tarih Türkiye’de belirgin bir yüksek tahsil düzeyinden sonra yapılması gereken bir şeydir. (8)

* Tarih Toplumsal Hafızadır Silinemez:
Tarih, tüm yönleriyle düne ait gerçeğin aynasıdır. Aynaya bakabilmek, aynayla yüzleşmek ve oradan dersler alabilmek zorunluluğu, dünyada iddia sahibi her insan, her toplum ve her devlet için geçerlidir. (9)
* Tarih Okumasını ve Ondan yararlanmasını geçen süre içinde Henüz başaramadık. Tarihe Nasıl Bakmalıyız?

Tarih ne güzel aynadır. Bilinen gerçeklerdendir ki, tarih, bir ulusun, kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman yadsıyamaz. Tarihi yapan; akıl, mantık, muhakeme değil, belki bunlardan çok duygulardır. Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen gerçek, insanı şaşırtacak bir nitelik alır.(10)
* Yorum:
Namık Kemal ve Cemil Meriç’in dediği gibi “Avrupa Şark’ı anlayamaz” İşin daha da acı tarafı, şimdilerde bir çok aydınımızın Osmanlı tarihine “onlar” dan daha yabancı gözlerle bakar hale gelmiş olmaları.(11)

*Osmanlı Kadnıının Mühürleşmiş Hikâyeleri:
California Üniversitesi’nden Leslie Peirce; Harem-i Hümayun(The Imperial Harem) adlı çalışmasında Osmanlı’da haremin Oryantalist bakışın izdüşümünde bir zevk ortamı şeklinde ele alınmasına karşı çıkarak bu “büyülü” ortamı herhangi bir devlet dairesini veya kurumu inceler gibi kemal-i ciddiyetle anlamaya çalışıyor.
Kansu Gavri’nin torunu Paşa olur; (Osmanlı adli sisteminin sorunları çözebilme tekniği) Peirce’in yeni çıkan kitabı Morality Tales(Ahlak Hikâyeleri)(16.y.y Gazi Antep kadı sicillerine dayalı yapılan bir çalışma) mahkemede yerel cemaatten üyeler bulunması ve cemaat dolayımıyla bir çok davada orta yolun bulunduğunun gösterilmesi manidardır ve Osmanlı’nın tepeden inme çözümler dayatmayıp hemen her zaman halkla ve cemaatle beraber çözümler üretmeye özen gösterdiğini bir kere daha delillendirmektedir.

Yavuz Sultan Selim’in Mecidabık’da (Dabık Çayırı’nda) mağlup ettiği Memluk Sultanı Kansu Gavri’nin ailesine nasıl bir muamelede bulunduğudur. Kılıçtan mı geçirilmiştir? Hayır, tam tersine, bu aile, Osmanlı rejimi içine, bir nesil sonra ek izi bile bırakmadan bütünleştirilmiştir. Mesela1574 tarihli bir Antep tahririnde Halep Valiliğinde Mehmet Paşa biri oturmaktadır.Mehmet Paşa’nın annesi Fatma Hatun Kansu Gavri’nin büyük kızıdır. Kitabın bir başka ciddi iddiası ise Osmanlı mahkemelerinin kapılarının sonuna kadar açık olduğudur. Peirce bize 1541 yılı Antep mahkeme sicillerinden 3 akla çarpıcı olay daha nakletmektedir ki, Osmanlı kadın tarihi üzerinde yeniden düşünmeye zorluyor bizi.

Yeniçeriler Milletin Hamisi idi (Şinasi):
Mevcut tarih bilgilerinin yetersizliğini yavanlığını nasıl tedavi edeceğiz. Elde edilen bilgileri sistematik bakış içerisinde nasıl yoğuracağız. Tarihte bir bakış(paradigma) değişikliğine ihtiyaç olduğunu hissedilebiliyor; ama bunun nasıl olacağına ilişkin bir “yol haritası” gerekli. Mesela: Bildiğimizden çok farklı Osmanlı Tarihi yazmak için zeminin oluşması nasıl hızlandırıla bilinir? Yani güçlü bir sentez nasıl vücuda getirile bilinir?
Mesela:Yeniçeriliğin kaldırılması…Yeniçeriliğin olumsuzluğunun ön plana çıkartılması, itilip kalkınması, her türlü yeniliğin önünde bilinçli bir engel olarak takdimi, yani modernleşme maceramızın günah keçisi olarak yaltalanması ne kadar geçerli temellere oturtulur? Soruşturmak gerekmez mi biraz?

 Cevdet Paşa, “Yeniçeri Ocağı Osmanlı sisteminin kalbiydi” derken, II.Mahmut’un yaptığı bu icraatı eleştirmektedir. Yeniçerilik, gerçekten de eski rejimin kalbiydi; çünkü birçok sosyal grubun içine derinlemesine kök salmıştı. Esnaf loncalarının olduğu kadar ilmiye’nin de, bu arada asker-sivil bürokrasinin de güçlü içinde ayakları bulunan Yeniçeri Ocağı, klasik  Osmanlı sisteminin çimentosuydu bir bakıma. Eleştiri konularının başında “Kazan kaldırıyorlar” dı. Kazan kaldırmak zannettiğimiz gibi mutlak manada kötü bir şey değil, bir yerde kamuoyunu harekete geçirmeye dönük uyarı girişimlerinin sembolik başlangıcıydı. Şimdiki gibi kamuoyunu oluşturmak için basın-yayın ve iletişim araçları olmadığı için ancak kazan kaldırılınca ayılabiliyordu yönetim aygıtı. Bir yerde yeniçeri isyanlarının çoğu, kanlı mitinglerdi. Tıpkı bugünkü sendikalar, dernekler vs. taleplerini yönetime ancak meydanlara dökülünce ve şiddet gösterisinde bulunmak suretiyle hatırlatabiliyorlarsa , o sisteme göre de ancak yeniçeriliğin önderlik ettiği şiddet içeren kalkışmalardan bir sonuç alınabiliyordu.

Yeniçeri isyanlarının birer miting olduğunu söyleyebiliriz.(12)
Ocağın yıkılmasıyla din alimlerinin nüfuzu da kırılmıştı(13)
Halil İnalcık hoca Osmanlı Tarihinin doğru algılamadan geçmişi doğru bir şekilde algılayamayacağımızı ifade etmektedir. Osmanlı Tarihini gelecek neslin nasıl doğru algılamasını sağlamalıyız?(14)

Halbuki tarih, dönemin yaygın kanaatleri çerçevesinde sürekli olarak yeniden yorumlandığı için Fransız İhtilâli’nin 100 ve 200. yıllarında “devr-i sabık”ın karekteri hakkında birbirinden oldukça farklı yorumlar getirilmiş.(15)

 Tarih Şuuru:
Merhum Turgut Özal, milli değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan Japonların Batıya meydan okuyan ilerleyişi karşısında, 1980’li yıllarda Japon eğitim sisitemine ilgi duyar. Bu sebeple inceleme ve araştırma yapmak üzere Japon Pedagog heyetini ülkemize davet eder. Alanında uzman olan bu Japon heyeti, ülkemizin çok değişik yerlerinde inceleme ve araştırmalar yapar. Bu araştırmaların sonucunu zamanın Milli Eğitim Bakanı Vehbi Dinçerler’le birlikte Başbakan Turgut Özal’ın huzuruna çıkar.eğitim alanında uzman olan Japon heyetinin kararı kısa ve kesindir. Der ki: “Sizin gençlerinizde milli şuur yok” Bu cevap üzerine şu soru sorulur “Peki siz Japonlar, gençlerinize milli şuur verme adına ne yaparsınız?” Bunu üzerine Japonlar ilginç, ilginç olduğu kadar da bizim açımızdan acı acı düşündürücü olan şu cevabı verirler: “Biz sizden aldığımız “AMİN ALAYI” (Osmanlılarda çocuğun yaşı 4 yıl, 4 ay, 4 gün olunca Amin Alayı denen bir törenle eğitime başlatılırdı.(16)

Niçin öğrencilerimizi gerektiği gibi motive edebilmek için Japonlarda olduğu gibi Tarihimizden daha iyi faydalanabilmek için 100 Nagazaki değerinde Çanakkalemizi değerlendiremiyoruz?

Tarih şuuru, geçmişle geleceği birbirine bağlayan güçlü bir köprüdür ve dün ile yarın arasındaki bu köprünün kurularak nesillerde tarih şuurunun uyandırılması o toplumun geleceği adına oldukça mühimdir. Günümüz nesilleri, hem dün, hem de yarın olmasını bilmeli ve bu anlayışla geleceği, mâzi kanaviçesine göre işlemelidirler ki, bugüne kadar milletçe maruz kaldığımız sosyal erozyonlara bir daha düşmeyelim.(17)

İyi bir tarih şuuru ile donanımlı, tarihi ile barışık ve geçmişlerine ait bilgi ve değerleri, geleceğe sıçrama rampası olarak kullanabilen nesiller yetiştirebildiğimiz taktirde yarınlar elbet bizim için ümit vaat edecektir.(18) Merhum Özal’da 20 Nisan 1997’de kendisiyle yapılan bir söyleşide Ciddi hatalar yapmazsak 21.yüzyıl Türklerin ve Türkiye’nin yüzyılı olacaktır.(19) Demektedir.
Günümüzde de görülen bazı tarihi yanlış yorumlama hataları olduğunu görmekteyiz.
Kendi tarihlerini yeniden anlamlandırma gücü gösteremeyen toplumların atılım yapma güçleri ile yeni şartlara intibak etme kabiliyetleri de yoktur. Tarihi doğru yorumlayabilecek bir şuur kalıbıma ihtiyacımız vardır. Ahmet Turan Alkan’ın da ifade ettiği gibi: “Ayrıntıları ihmal etmek tarihçiliğin şanındandır ve galiba tarihin bütün lezzeti ihmal edilen ayrıntılarda gizlidir.”(20)

Yapılacak ilk iş, tarihsizliğin bir çözüm olmaktan ziyade toplumun önündeki bir engel olduğunun kabulü ve tarihin, tarih haline gelmesine müsaade edilmesidir. Güncel etrafında bir “bilimse” ve kutsal tarih tekeli yaratma yerine farklı tarih tezlerinin tartışılmasına izin verilmelidir.(21)

Tarih ile ilgilenen kişinin, doğruya ulaşmak ve yanlışlara düşmekten korunmak için değişik kaynaklara  ve sistematiğe , çeşitli bilgi dallarına, dikkatli ve sağlam bir bakış açısına ihtiyacı vardır. Çünkü tarihi haberler konusunda sadece nakle dayanılır, toplumsal hayattaki temel örfler, siyasi ilkler, uygarlık ve medeniyetlerin kendilerine has özellikleri dikkate alınmaz ve geçmişte olan mevcut olanla ölçülüp değerlendirilmezse, gelen haberlerin doğruluğundan ve yanlışa düşülmediğinden emin olunmaz.

Tarihçilerin, müfessirlerin ve (tarihi haberleri nakleden) râvilerin, tarihi hikâyeleri ve olayları, temel kriterleri sunmadan, benzerleriyle ölçüp değerlendirmeden, hikmet terazisine vurmadan, varlıkların temel özelliklerini dikkate almadan ve gözlem ve incelemeyi hakem kılmadan, sadece nakledilen haberlere itibar edip kabul etmeleri yüzünden yanlışa düştükleri ve doğrulardan sapıp vehimlerin ve yanlışların içinde kayboldukları çok olmuştur.(22)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder